Sabetaycılık,Modern'leş'me

"1848 Polonya - Rus Savaşı ertesinde Türkiye’ye iltica eden ve Mustafa Celaleddin Paşa adını alan Konstantin Polzokic-Borzecki (1826-1876) Les Turcs, ancients et modernes (İstanbul 1869) adlı kitabında Gobineau’nun kuramının etkisinde kalarak Turano-aryanizm kuramını geliştirdi. Bu kuramında Türklerin "beyaz ırktan" olduğunu kanıtlamaya çalışmıştır. Bu kuramı Paşanın oğlu Enver Celaleddin Paşa geliştirmiş ve 1917’de kaleme aldığı "Türklerin Aslı" başlıklı uzun makalesinde kamuoyuna sunmuştur. 
Edebiyat’ı Umumuye Mecmuası’nda yayınlanan makalede Paşa, özellikle dil analojileri yaparak Türklerin Ariyen olduklarını ispata çalışmıştır." 
(Suavi Aydın, Modernleşme ve Milliyetçilik)

Nazım Hikmet Ran’ın annesinin dedesi Polonyalı Konstantin Borzecki, sonraki ismiyle Mustafa. Celalettin Paşa, Mirliva Ömer Lütfi Paşa’nın kızı Saffet Hanım’la evlenmiş ve Bektaşi olmuş. Oğlu da Hasan Enver (Ferik Enver) Paşa. 
Hasan Enver Paşa, önce Leyla Hanım’la evleniyor, bu evlilikten Ayşe Cemile (Nazım Hikmet’in annesi), Mehmet Ali, Mustafa Celalettin (eşi Gabriela Taron), Sara Hanım (Şevket Mocan ve sonra da Avni Oka’yla evlenmiş) ve Münevver Hanım (önce Kadri Bey’le sonra da Oktay Rifat’in babasi olan Samih Rifat’la evlenmiş) doğmuş. Ayşe Celile Hanım’ın annesi olan Leyla Hanım’ın babası ise aslen Alman olan -gerçek ismiyle Karl Detrois- Müşir Mehmet Ali Paşa’dır. Enver Celalelettin (Ferik Enver) Paşa da Nazım’ın dedesi yani annesi Celile Hanım’ın babası.

Suavi Aydın "Modernleşme ve Milliyetçilik" isimli kitabında milliyetçiliğin ortaya çıkışının izini sürerken, Türk Milliyetçiliği’nin de kökenlerini yazmış; özellikle Batı’da ve Rusya’da ortaya çıkan oryantalistlerin etkilerini anlatıyor ve Türk Milliyetçiliği’nin ilk eseri sayılan, yabancı dilden çeviri, Orta Asya Türklerinin tarihini anlatan "Evşal-i Şecere-i Türki" isimli kitabın Ahmet Vefik Paşa tarafından çevirildiğini ve Tasvir- Efkar’da (Eylül 1863-Şubat 1864 arasında) beş ay boyunca tefrika edildiğini yazıyor. Ahmet Vefik Paşa, 1876’da Lehçe-i Osmani’yi yayınlamış ve Suavi Aydın, Ahmet Vefik Paşa’nın, Osmanlı Türkçesinin eski Oğuz dilinin bir diyalekti olduğunu yazdığını söylüyor. 

Ahmet Vefik Paşa: 197. Sadrazam Dahiliye Nazırı, 
Elçi, Ayan üyesi, Maarif Nazırı, Evkaf Nazırı, İlk Meclisi Mebusan Reisi , Vali, Tarihçi, Yazar. Robert Kolej arazisini Amerikalı misyonerlere satan kişi, Aşiyan Mezarlığı’na gömülmüş.

Ahmet Vefik Paşa için Larousse başvurduğumuzda özetle şu bilgilere rastlıyoruz.
(1823-1891) Divanı Humayun’da çevirmenlik yapan Bulgarzade Yahya Efendi’nin torunu, Paris Elçiliği İşgüderi Ruhettin Efendi’nin oğlu. Paris’te Saint Louis Lisesi’ni bitirmiş. Babıali tercüme odasında meslek yaşamına başlamış. Ahmet Vefik Paşa’nın tefrika yaptığı Tasvir-i Efkar için de Orhan Koloğlu’nun "Türk Basın Tarihi" ve yine Larousse’a başvurduğumuzda, Tasvir-i Efkar’ın ilk imtiyaz sahibinin Şinasi olduğunu öğreniyoruz. Şinasi’nin hayatı Mavera’ya aktarılmıştı, baktığımızda Şinasi’nin Feyziye Mektebi mezunu olduğunu görüyoruz. (Şinasi’nin hayatı için bakınız
www.kultur.gov.tr) .

Şinasi, haftada beş gün çıkan gazeteyi 200. sayı’dan sonra Paris’e kaçtığı için Namık Kemal’e bırakıyor. Namık Kemal de Avrupa’ya gidince gazeteyi Recaizade Ekrem çıkarıyor. Recaizade Ekrem, Umur Talu’nun büyük dedesi. Namık Kemal, oğluna en yakın arkadaşının yani Recaizade Ekrem’in ismini verecek kadar yakın dostlar. Ali Ekrem Bolayır’ın adındaki Ekrem buradan geliyor. Ercüment Ekrem Tasvir- Efkar’ı ve sonra da Vakit’i Milliyet’in ilk sahibi Ali Naci Karacan’la birlikte çıkarıyor.

Gazete daha sonra Ebuzziya Tevfik tarafından çıkarılmaya başlanıyor. Şimdi bütün bu isimlerin bir ortak noktası olabilir mi evet var ve bu ortak noktayı, İlhami Soysal’ın kendisinin, babasının ve amcasının da mason olduğunu yazdığı Rasih Nuri İleri tarafından Aksiyon’a anlatılanlarda bulmak mümkün.

"Osmanlı türkçesi çalışmalarına belki de en önemli katkı, Arnavut asıllı Şemseddin Sami Fraşeri (1850-1904)’den gelmiştir. Fraşeri, Hafta dergisinde yayımladığı ‘Lisan-ı Türki Osmani’ adlı makalesinde, Türkçeyi ‘Türki-i şarki " ve Türki-i garbi" olarak ikiye ayırıyordu. Makalesinde ‘kelimat-ı Arabiye istikrazında mübalağa etmekten vezgeçüp, lisan-ı aslimiz olan Şark türkçesinin bizce metruk ve mechul olan kelimelerini uyandırarak, onları kabul ve isti’male çalışmaklığımız iktiza eder’ demekteydi. (…) bu çalışmalarını Kamus-ı Türki (İstanbul 1899/1900)’de toparlamıştır."
(Suavi Aydın, Modernleşme ve Milliyetçilik, s.91)

Biz daha önce Şemsettin Sami Franşeri’den bahsetmiştik ve Feriköy’de gömülü ünlüleri yazarken şöyle demiştik :
Şemsettin Sami Franşeri : GS’nin Kurucusu Ali Sami Yen’in babası.
Ali Sami Yen de babası gibi Feriköy’e gömülmüş. İlhami Soysal, Ali Sami Yen’in masonluğunu kitabında yazmış.
Şemsettin Sami, Yanya doğumlu, orada Rum Lisesi’ni bitirmiş. Rumca, Eski Yunanca, İtalyanca, Fransızca, Arapça ve Farsça biliyormuş. Gazeteciliğe Ebuziyya Tevfik’in Hadika Gazetesi’nde başlamış. (Larousse) .
Pek çok önemli eserlerinden en önemlisi sayılan Kamus-ı Türki’nin en önemli özelliği de, Osmanlı İmparatorluğu’nun konuşma ve yazı dilini Türkçe olarak niteleyen ilk eser olması. Türkçenin Orta Asya kökenine yönelmesini, Arapça’dan, Farsçadan sıyrılmasını savunan ve daha sonra gerçekleşecek olan dilde öztürkçe olarak bilinen akımın da öncüsü. Şemseddin Sami’nin kardeşi Naim Fraşeri, İlyada’nın ilk Türkçe çevirisini yapan kişi ve aynı zamanda çağdaş Arnavut yazı dilinin de kurucusu. Diğer kardeşi Abdullah Hüsnü (Abdül Bey) ile birlikte Arnavut modernleşmesinin de öncüleri olan kişiler.

Malta Sürgünü Sait Halim Paşa, Hidiv Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın torunu ve Vezir Ali Paşa’nın oğludur. Ahmed Safi’nin "Dönmeler Adeti" isimli kitabında (24. Sayfa) Selanik Valisi Hüsnü Paşa’nın Terpuşların (o zaman Yakubilere Terpuş deniyormuş) tapınağını bastığını ve orada sandıklar bulduğunu ancak bu sandıkları açtırmaya gücünün yetmediği, meselenin çok büyüdüğü, tapınağın kuşatma altına alındığı anlatıyor. Hüsnü Paşa’nın saraya
verilen yüksek bir rüşvetle görevden aldırıldığını söylüyor. Tapınakta, Mehmet Ali Paşa’nın, Terpuşlara hediyesi olan kıymetli bir kılıcın da bulunduğunu yazmış.

Osmanlı Modernleşmesinin en büyük öncüsü Mehmet Ali Paşa’dır dersek çok da yanılmayız sanırım.
Bütün bu isimlerin ortak noktası Sabetaycı olmaları. Türkçülük, Sabetaycılar tarafından ortaya atılıyor. Sabetaycılar ilk Türkçüler oldukları gibi kuşkusuz ilk modernleşmeciler de oluyor. Modernleşmenin siyasi yansımalarından, bileşkelerinden birisi ve/veya toplumsal üst organı olarak ulus-devlet var.
Milliyetçilik, modernleşme ortaya çıkan, onunla eş zamanların paralel yürüyen kavramıdır. Aydınlanma, Fransız Devrimi, Milliyetçilik peşisıra ortaya çıkmıştır.
Milliyetçilik homojen kültür, din, dil istemiştir. Burjuvazinin ihtiyacı olan pazar, homojenite sağlayan bir milli pazardı, bu da ancak ulus-devletle gerçekleşebilirdi; bundan dolayı burjuvazi önünde engel olarak gördüğü feodal yapıların, monarkın karşısına millliyetçilik ideolojisi ve ulus-devlet modeliyle çıkacaktı.
Modernleşmenin siyasal ve ideolojik alanda ilk sistematik uygulamaları baktığımızda Tanzimat’la karşılaşırız. Mustafa Reşit Paşa’nın şahsında, pozitvizm ile modernleşme arasında bire bir örtüşme görüyoruz; bu da modernleşmenin doğası gereği hele de ithal olunca doğal. Modernleştiriciler aynı zamanda, ilk pozitivistler olarak da karşımıza çıkıyor.

Son Dakika Haberleri
 
Facebook beğen
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol