Sahabeden Hz.Hatıb'ın hatası Günümüzdeki Modern/diyalgocu Müslümanların Hatasının Aynısı
Kendi şahsi rahatlıkları için, Müslüman kardeşlerini düşmanlarına teslim etme ve kendilerine bir zarar gelmesin diye düşmanla işbirliği yapma hastalığı yeni bir hastalık değil.
Bu "Dinler Arası Diyalog" aldatmacasıyla siyonist israil'e sözde değiştirilmiş/tahrif edilmiş Tevrat'taki vaat edilen toprakları kurma projesidir.
Ne yazık ki bu tehlikeyi şer projeyi Sayın Başbakan da Eş Başkanlığı'nı yürütmektedir.
Ülkemizdeki sözde İslam'i gazete ve televizyonlarda (Zaman, Yeni Şafak, Vakit) (Samanyolu, Mehtap Tv, Kanal 7) gibi bir zamanlar emperyalizmin, sömürünün, siyonizmin ve AB'nin karşısında olanlar şimdi tamamen görüş değiştirmişler, AKP gibi onlarda "Milli Görüş" gömleğini çıkartmışlardır.
Konumuza dönelim; MEKKE'nin fethi hazırlıkları sürerken, sahabeden Hatıb, sonunda Ayet nazil olan çok büyük bir hata yapar; Kendisine bir zarar gelmesin diye, düşmana iyi görünmeye çalışır. IRAK başta olmak üzere, işgal altındaki tüm İslam topraklarında aynı ayıbı defalarca görüyoruz. Hemen her yerde, düşmandan emin olmak için, dostlara ihanet ediliyor. Sahabe döneminden, aynı hastalığın ilk belirtisinin hikâyesi ve ayetlerle çözümü...
Hatıb bin Ebu Beltaa, aslen Yemenli ve erken yaşlarda İslam'ı kabul edip, ailesini ve akrabalarını MEKKE'de bırakarak MEDİNE'ye hicret etmiş genç ve güçlü bir sahabe idi. İyi şairliğinin yanı sıra, iyi at binmesiyle de meşhur olmuştu. Bedir harbine katılmış ve Allah ve peygamberi uğruna savaşmıştı.
Hicretin sekizinci yılı geride kalırken Efendimiz (sav), sürüldüğü MEKKE'nin fethine hazırlanıyordu. Bütün sahabeler cana başla çalışıyor ve o mübarek günün gelmesini bekliyorlardı. Hatıb ise, MEKKE'nin fethedilecek olmasından ötürü kafasını kurcalayan bazı soruları vardı. MEKKE'de bıraktığı çocuklarını ve kardeşlerini düşünüyordu.
MEKKE'den MEDİNE'ye hicret eden sahabelerin hemen hepsinin, MEKKE'de ailelerini emanet edebilecekleri akrabaları vardı ancak Hatıb'ın ailesini emanet edebileceği hiç kimsesi olmaması, onu tedirgin ediyordu. Bu düşünceler, Hatıb'ın kalbinde imanla ilgili sıkıntıların oluşmasına sebep oluyordu. Sonunda şeytan galip geldi ve Hatıb; "Gidip, Kureyşlilere, Peygamberin MEKKE'yi fetih için hazırlık yaptığını bildirirsem, Kureyşliler aileme dokunmazlar" diye düşündü.
Sare'nin yolculuğu
Ebu Cehil ve iki müşrike verilmek üzere şöyle bir mektup yazdı: "Hatıb bin Ebu Beltaa'dan MEKKE'lilere! Resulullah sizin üzerinize yürümek istiyor. Tedbirinizi alın" O sıralarda Sare adında şarkıcılık yapan bir kadın MEDİNE'ye gelmişti. Sare, Peygamberimizin huzuruna çıktı,
Efendimiz sordu; "Müslüman olarak mı geldin?"
Sare; "Hayır" diye cevap verdi. Bunun üzerine Peygamberimiz (sav); "Öyleyse neden geldin?" buyurdu.
Sare; "Sizler köle azad eden kimselersiniz. Bazı köle azat edenler, Bedir harbinde ölüp gittiler, ben çok muhtaç duruma düştüm. Bana yiyecek ve binek veresiniz, beni giydiresiniz diye yanınıza geldim" dedi.
Efendimiz (sav); "Şarkı söyleyip, ağıt yakmak seni geçindirmiyor mu?" buyurdu.
Sare ise; "Kureyşliler, kendilerinden birçok kişinin öldürülmesinden sonra, şarkı dinlemeyi bıraktılar. Bedir harbinden sonra benden şarkı söylememi isteyen olmadı, ben de şarkı söylemeyi bıraktım" dedi.
Efendimiz (sav), Sare'yi dinledikten sonra, emretti, Sare'ye binek, yiyecek ve giyecek verildi. Sare, tekrar MEKKE'ye dönmek üzere yola koyuldu. Tam o sırada, Hatıb, Sare'yi bularak ona, elbise, yiyecek ve on altın daha verdi. Ebu Cehil'e yazdığı mektubu götürmesi karşılığındaydı bunlar. Hatıb, mektubu Sare'ye vererek iyice tembihledi; "Bunu elinden geldiğince gizle, MEKKE'ye ana yollardan gitme, gizlenerek git"
Sare mektubu alıp, saç örgülerinin içine sakladı ve MEKKE'ye doğru yola koyuldu. O sırada Cebrail (a.s.) bütün olan biteni ve Hatıb'ın yaptıklarını Efendimiz (sav)'a anlattı. Efendimiz, Hz. Zübeyr, Hz.Ali ve Hz.Mikdad'ı yanına çağırarak;
"Acele gidin, Hah bahçesine vardığınızda yanında mektup olan bir kadın bulacaksınız. Mektubu kadından alın ve bana getirin, sonra da kadını serbest bırakın. Mektubu vermez de direnirse boynunu vurun" diye emretti.
İçlerinde Hz. Ali'nin de bulunduğu bu üçlü grup, son sürat atlarını sürerek, Resulullah'ın söylediği yerde kadını Sare'yi buldular.
Hz. Ali (ra); "Yanında götürmekte olduğun mektup nerede" diye sordu. Sare; "Benim yanımda mektup falan yok" diye cevapladı soruyu.
Bunun üzerine, Sare'nin devesini indirdiler, eşyalarını uzun uzun aradılar ancak hiçbir şey bulamadılar. Sare'de üzerinde mektup olmadığında ısrar etti. Ancak Hz. Ali; "Allah'a yemin ederim ki ne Resulullah yalanlanır ne de biz yalanlanırız. Sen bu mektubu bize ya kendi rızanla verirsin ya da seni soyar zorla alırız" deyip kılıcını çekti. Sare işin ciddiyetini anlayınca, saçlarına sakladığı mektubu çıkarıp verdi. Kadını serbest bırakıp, mektubu Allah Resulüne getirdiler. Mektup, Efendimiz (sav)'in huzurunda okundu ve Hatıb'ın ihaneti ortaya çıktı. Peygamberimiz emredip, Hatıb'ı huzuruna getirtti. Hatıb'a; "Bu mektubu tanıdın mı?" diye buyurdu? Hatıb; "Evet" dedi. Peygamberimiz; "Bunu sen mi yazdın?" diye sorunca Hatıb, yine evet dedi.
Sonunda Efendimiz; "Hatıb, bu nasıl iştir böyle, bunu neden yaptın?" buyurdu.
Hatıb'ın imanı;
Hatıb; "Ey Allah'ın Resulü, bu konuda hakkımda hüküm vermekte acele etmeyin. Ben Kureyşlilerin içine sonradan girdim, aslen Kureyş'li değilim. Yanındaki muhacirlerin, MEKKE'de ailelerini koruyacak kimseleri var ben ise yalnız biriyim. Ailem, çoluk-çocuğum da onların arasında kaldı. Ben bunu, onlara bir iyilik edeyim de, benim aileme ve çocuklarıma dokunmasınlar diye yaptım. Yoksa bunu küfre saptığımdan, dinimden döndüğümden dolayı yapmış değilim. Ya Resulullah, Allah'a yemin ederim ki ben Allah'a ve Resulüne inanan bir kimseyim. Ben Müslüman olduktan sonra, Allah hakkında hiçbir şüpheye düşmedim ve küfür yoluna hiç sapmadım. Müşriklerden ayrıldığımdan beri onlara hiç sevgi beslemedim. Fakat ev halkım için endişe duyduğumdan ötürü, onların yanında bir iyiliğim olsun istedim. Ben de çok iyi biliyorum ki, Allah'ın onlara indireceği azap karşısında, benim mektubum onlara hiçbir fayda sağlamayacaktır. Ey Allah'ın Resulü, ben onlara bu iyiliği çoluk çocuğumu ve mallarımı onlardan gelebilecek zararlardan Allah belki bununla korur diye yapmak istedim. Muhacir sahabelerinden hiçbiri yoktur ki, orada kavim ve kabilesinden bazıları tarafından malı ve ailesi korunuyor olmasın"
Peygamberimiz (sav), Hatıb'ın bu sözlerini dinledikten sonra kendisine; "Doğru söyledin" buyurdu. Yanındakilere ise; "O size doğru söyledi, onun hakkında hayırdan başka bir şey söylemeyin" diye emretti.
O sırada mecliste bulunan Hz. Ömer, Hatıb'a çok öfkelenmişti; "Allah seni kahretsin. Sen hem Resulullah'ın dağ yollarını tuttuğunu görüyorsun, hem de Kureyş müşriklerine, O'nun gelmekte olduğunu haber veriyorsun" diye çıkıştı. Efendimize dönüp; "Ey Allah'ın Resulü, bu adam Allah'a, Resulüne ve müminlere ihanet etmiştir. Bırak beni de şunun boynunu vurayım." dedi.
Efendimiz; "Ey Ömer, izin verecek olsam, onu öldürür müsün?" diye sordular.
Hz. Ömer de; "Eğer izin verirseniz öldürürüm" dedi. Peygamber (sav) Hz. Ömer'e şöyle söyledi; "Hayır, bu kişi Bedir harbinde bulunanlardan değil midir? O Bedir savaşında bulunmuştur, Bedir'de bulunan bir adamı sen nasıl öldürürsün?
Efendimizin bu cevabı üzerine Hz. Ömer, ağlamaklı oldu; "Allah ve Resulü daha iyi bilir" dedi. Hatıb da ağlıyordu.
Bu olay üzerine, aşağıdaki Ayet-i Kerimeler nazil oldu:
1 - "Ey İman edenler! Benim de düşmanım, sizin de düşmanınız olanları dost edinmeyin. Siz onlara sevgi gösteriyorsunuz. Hâlbuki onlar size gelen hakkı inkâr ettiler. Rabbiniz olan Allah'a inandınız diye Resulü ve sizi yurdunuzdan çıkarıyorlar. Eğer rızamı kazanmak üzere Benim yolumda cihad etmek için çıktıysanız (böyle yapmayın). Onlara gizlice sevgi besliyorsunuz. Oysa ben sizin gizlediğinizi de, açığa vurduğunuzu da bilirim. Sizden kim bunu yaparsa mutlaka doğru yoldan sapmıştır"
2 - "Şayet onlar sizi ele geçirirlerse, size düşman olurlar, size ellerini ve dillerini kötülükle uzatırlar ve inkâr etmenizi arzu ederler"
3 - "Yakınlarınız ve çocuklarınız size asla fayda vermeyecektir. Kıyamet günü Allah aranızı ayıracaktır. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir"
4 - "İbrahim'de ve onunla birlikte bulunanlarda sizin için güzel bir örnek vardır. Hani onlar kavimlerine, "Biz sizden ve Allah'ı bırakıp taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek Allah'a inanıncaya kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve nefret belirmiştir" demişlerdi. Yalnız İbrahim'in, babasına, "Senin için mutlaka bağışlama dileyeceğim. Fakat Allah'tan sana gelecek herhangi bir şeyi önlemeye gücüm yetmez" sözü başka. Onlar şöyle dediler: "Ey Rabbimiz! Ancak Sana dayandık, içtenlikle yalnız sana yöneldik. Dönüş de ancak sanadır"
5 - "Ey Rabbimiz! Bizi, inkâr edenlerin zulmüne uğratma. Bizi bağışla. Ey Rabbimiz! Şüphesiz Sen mutlak güç sahibisin, hüküm ve hikmet sahibisin"
6 - "Andolsun, onlarda (İbrahim ve beraberindekilerde) sizin için, Allah'ı ve ahiret gününü arzu edenler için güzel bir örnek vardır. Kim yüz çevirirse bilsin ki, Allah her bakımdan sınırsız zengindir, övülmeye layıktır"
7 - "Ola ki Allah sizinle, içlerinden düşman olduğunuz kimseler arasına bir sevgi (ve yakınlık) koyar. Allah hakkıyla gücü yetendir. Allah çok bağışlayandır, çok merhametlidir"
8 - Allah sizi, din konusunda sizinle savaşmamış, sizi yurtlarınızdan da çıkarmamış kimselere iyilik etmekten, onlara âdil davranmaktan men etmez. Şüphesiz Allah âdil davrananları sever"
Yukarıda yazılan olaylar ve açıklamalar diyalogcu, ılımlı İslamcı olan sözde Müslümanlara örnek olmasını dileriz. Bu dünyada bilerek/bilmeyerek bu yüce İslam'a zararlı olanlar yarın yüce Allah'ın huzurunda nasıl hesap vereceklerini düşünsünler.
Selam, dua ve saygılarımla.
Yakup MUSA |