BİR KATOLİK NUR TALEBESİ
I. Misyon Örgütlerinin Propaganda Yöntemleri:
Misyoner örgütler, propaganda yaptıkları İslâm ülkelerinde başarıya ulaşabilmek için Pavlus’tan esinle her ülkenin özelliğine göre stratejiler geliştirmişlerdir. Bu husus II. Vatikan Konsil’inde (1962–65) şöyle formüle edilmiştir: "Bedenlenmiş oğlunda tam olarak milletine görünen Tanrı, her devrin kültür tiplerine göre konuşmuştur."(1) Bu süreçte müslümanları İslam’ı tartışma konusu yaparak dinî duyarlılığı zayıflatmak, oryantalizmden destek alarak aydınların da kafasını karıştırıp safdışı etmek gibi yollar izlemktedirler.
Misyoner örgütler, yeniden yapılanmak için çeşitli projeler geliştirmiştir. Yeni stratejiler belirlemek için 1978’de yapılan Colorade Konferansı’nda, Müslümanları hıristiyanlaştırma problemi ayrıntılarıyla ele alınmış, çok sayıda uzmanın katılımı ile şu üç ana nokta karara bağlanmıştır:
1. Direkt Yöntem: Misyonerler aracılığı ile doğrudan hıristiyanlığı telkin etme. Örneğin bugün internette, "aloincil" hattı kurulmuş ve telefon aracılığı ile randevu almaya çalışıyorlar ve sonra iyi giyimli yakışıklı bir erkek, güzel bir bayan sizi evinizde ya da işyerinizde hıristiyanlığı aşılamaya geliyor.
2. Genel Yöntem: Hıristiyan misyon örgütlerince kurulan okullar aracılığı ile hıristiyanlaştırma. Örneğin Fırat/Ermeni Koleji, Bursa Amerikan Kız Koleji, Saint Benoit, Saint Joseph Kolejleri gibi.
3. Dolaylı Yöntem: Radyo, TV ve her türlü basılı ve görsel yayın araçlarıyla hıristiyanlaştırma. Örneğin Müjde FM ve Radyo Kumru, ülkemizde doğrudan hıristiyanlık propagandası yapmaktadır.
Dünya Misyonerlik Örgütü’nün hıristiyanlaştırma faaliyetleri çerçevesinde örtülü olarak ücretsiz yürüttüğü Aile Planlaması çalışmaları da unutulmamalıdır. Bu durum, demografik faktör olarak nüfusun başlıbaşına bir tehdit unsuru olarak tanımlanmasından kaynaklanmaktadır.(2)
Fransa Katolik Enstitüsü profesörlerinden J. Danielou (3) misyonerliğin başarısı için şunları önermekte:
1. Misyonerliğin birinci amacı Hıristiyanlığı yaymak ve yeryüzünde Hz. İsa’ya imanı gerçekleştirmektir.
2. O ülkede tanınan aydınlarla yakın bir diyaloga girilerek onların düşüncelerine, eserlerine ve kültürlerine Hıristiyanlık unsurları sokulmalıdır.
3. Gelişmiş batı uygarlığı ile Hıristiyanlık aynı gösterilmelidir. Öyle ki Batı’nın gelişimi, Hıristiyanlığın bir zaferi olarak sunulmalıdır.
4. Hıristiyanlığın yayılması için bir yere kilise yapmak, kalıcı ve isabetli bir yol değildir. Orada asıl kalıcı olan, Hıristiyanlığın o toplumun kültürü içerisine nüfuz etmesidir. Yoksa Müslümanları vaftiz etmek için boş yere çalışıp durmayın. Onlara Hıristiyan âdetlerini, bayramlarını, kültürünü ve ahlâkını aşılamaya çalışmak en avantajlı yoldur.
5. Müslümanlara sevgi ile yaklaşınız. Hz. Muhammed (s.a.s.)’i yalanlamayınız. Hz. İsa için Allah’ın oğludur demeyiniz. Çünkü müslümanlar bunu kabul etmezler. Daha çok onların kendi milletiyle ve dinî değerleriyle alâkâlarını kesmeye ya da zayıflatmaya çalışınız." (4)
II.Hıristiyanlaştırmıyorsanız "HIRİSTİYANGİBİLEŞTİRİN"
Aytunç Altındal’ın dikkat çektiği "Göze Gözükmeyen Kilise" kavramı da misyoner stratejisi hakkında iyi bir fikir vermektedir. Altındal, Yeni Mesaj’da yayınlanan bir röportajında bu konuyu şöyle vuzuha kavuşturmaktadır:"Hıristiyan aleminde iki tane önemli kilise kavramı var.
Bir tanesi bildiğimiz kiliseler, ikincisi "Invisible Church" dediğimiz "göze gözükmeyen kilise"dir. Yani somut ve mevcut bir dünya olarak görmediğiniz türden bir kilise var. Nedir bu? Protestanlar tarafından kurulmuş olan bu kilise der ki, "Şahısların Müslümanlıktan Hıristiyanlığa geçmesi gerekmez.
Oldukları yerde, oldukları gibi kalsınlar. Ama bizim istediğimiz gibi düşünsünler. Yani müslüman, müslüman gibi düşünemesin. Hıristiyan gibi düşünsün. Müslüman gibi yaşadığına inansın." Bu çok mühim bir olaydır.
Bugün Türkiye’de, bir çok müslüman, maalesef müslüman gibi düşündüğünü zannederek gerçekte hıristiyanların kendilerinden istediği şekilde düşünüp müslümanlığımı yerine getiriyorum, inancı içindedirler." ( tarihli Yeni Mesaj Gazetesi )
Misyoner Rahip Samuel Zwemer’in sözleri oldukça açık seçik olsa gerek: "Müslümanları vaftiz etmek için boş yere çabalayıp durmayalım.. Başka yollar deneyelim. İslam ülkelerinde girişeceğimiz faaliyetlerde onlara, Hıristiyan adetlerini, Hıristiyan bayramlarını, Hıristiyan kültürünü, Hıristiyan ahlakını aşılayalım."(5)
III. Dışında Kur’an Yazan İnciller
Çağdaş misyonerlerin bu konuda Pavlus’un iki yüzlü stratejisini adım adım izlediklerini söylemeye gerek yok. Örneğin Ortaasya Türk Cumhuriyetlerinde yaptıkları propagandalarda Kitab–ı Mukaddes’ten yaptıkları seçkileri bile Kur’an diye sunmaktadır misyonerler: "Kazakistan ve Kırgızistan’da Hıristiyanlık propagandasının oldukça etkili olduğu bildirilmektedir...."Senim" (İnanç) Vakfı aracılığıyla Ortodoks–Katolik–Protestan işbirliği ile misyonerlik faaliyetleri yürütülmektedir. Başta "İncil, Tevrat ve Zebur’dan Seçmeler" isimli kitap olmak üzere, Kazakça olarak bastırılmış İnciller, propaganda kitap ve broşürleri evlerde, sokaklarda, hatta Müslümanların en mukaddes yerlerinde dağıtılmaktadır. Müslümanlığın kuvvetli olduğu yerlerde kendilerini Müslüman gibi göstermekten çekinmemektedirler. Kendi kitaplarını bazen İstanbul’da basılmış Kur’an diyerek dağıtmaktadırlar." (6)
IV. Cizvit bir rahipten Katolik bir nur talebesi olur mu?
Zaman yayın grubunun çıkardığı Aksiyon Dergisi’nden Mustafa Aydın, ’Kur’an’ı Anlamada Çağdaş Bir Yaklaşım: Risale–i Nur Örneği’ konulu uluslararası sempozyuma katılan aslen bir misyoner olan Thomas Michel ile yaptığı bir ayak üstü görüşmeyi sunarken Michel’den "Bir Katolik Nur Talebesi" olarak söz ediyordu.
İlk bakışta her şey güzel gibi ama, misyonerliğin raconu bağlamında ele alınca tipik bir iki yüzlü stratejik tavır ile karşı karşıya olmadığımızın garantisini kim verecektir?
Halbuki Michel, oldukça ünlü bir misyoner tarikat olan üye ve Papalıkta bu tarikatın sekreteryasını da yürütmekte. Aksiyon Michel, hakkında şu bilgileri veriyor: "Halen Roma’daki Papalık Dinlerarası Diyalog İçin Cizvit Sekreteryasının Genel Sekreteri ve Asyalı Piskoposlar Konferansları Federasyonunun Ekümenik Sekreteri" olan "Thomas Michel Türkiye’yi ve Türkiye’deki İslami cemaatleri yakından takip ediyor. Risale–i Nur ve B. Said Nursi ile ilgili tespitleri oldukça ilginç. Zaten tebliğin Türkçe’ye tercüme edilen metni okunurken izleyiciler tarafından sık sık alkışlandı. Michel, tebliğinde, kendisini Risale–i Nurlar konusunda bir uzman değil bir "talebe" olarak gördüğüne dikkat çekiyordu: "Şu günlerde Kur’an’a dair kendi anlayışımı, büyük düşünür Bediüzzaman’ın yaklaşımı ve yorumlama tarzı üzere derinleştirmeyi özlemle bekliyorum". 1998, 4. B. Said Nursî Sempozyumu’nda sunduğu tebliğinde bu bağlamda kendisini diplomatik bir üslupla "öğrenici" diye tanıtmaktadır. Ama buradan Michel’in bir Risale–i Nur talebesi olduğu sonucunu çıkarmak için ya oldukça "saf" ya da iyi bir "demagog" olmak gerekmez mi?
Profesyonel bir Cizvit rahibinin davranışlarını elbette Pavlus’un öğretisi çerçevesinde değerlendirmek gerekir. Çünkü Pavlus, Mevcut Hıristiyanlıkta peygamber (!?) sayılır. Misyonerliğin mucidi olan Pavlus’a göre hıristiyanlaştırma için yahudiye yahudi, putpereste putperest görünmek gerekir. Misyoner için bundan çıkan sonuç da müslümana müslüman gözükmek olacaktır.
Dipnotlar:
1. Prof Dr Mehmet Aydın, Hıristiyan Genel Konsilleri ve II. Vatikan Konsili, Konya-1991, s. 88.
2. Demografik faktör olarak nüfusun ulusal ve uluslarası dengeler üzerindeki muhtemel etkileri konusunda geniş bilgi çin bkz., Paul Kennedy, Yirmibirinci Yüzyıla Hazırlanırken, İst.1990, İş Bank Yay.
3. Danielou’nun "din" anlayışı oldukça sıra dışıdır. Bilgi için bkz., Suat Yıldırım, Mevcut Kaynaklara Göre Hıristiyanlık, İzmir-1996, 2. Bası, Işık yay., s. 323.
4. Prof. Dr. Abdurrahman Küçük, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, Ank. 1996, s. 37.
5.A. Küçük, Misyonerlik ve Türkiye, Türkiye’de Misyonerlik Faaliyetleri, s. 42 vd.
6. Turan, adı geçen makale. |