Asıl Sultan Allah (c.c)
Vehb b. Münebbih şöyle diyor: 

“Köpeklerin sahiplerine olan sadakati, senin Allah’a olan sadakatinden daha kuvvetli ise vay haline!” 
Vay halimize... Aşağıdaki kıssaya bir bakalım: 
“Ateş bizim Rabbimiz” diye inanan, iki Mecusi kardeştirler... Bir gün iki kardeş inançlarını denerler. Ateşe bakarak “Bu gerçekten bizim Rabbimizse bizi yakmaz”. Ellerini ateşe sokarlar… Elleri yanar… İnançlarıda elleriyle beraber... Kardeşlerden biri camide mü’minleri namaz kılarken görür. İşçi-patron, fakir-zengin, alim-cahil, amir-memur yan yana durmaktadır. Etkilenir, iman eder. Sonra yeni inancını eşiyle de paylaşır ve eşi de müslüman olur. Fakat dinini değiştirdiğini öğrenen Mecusi patronu onu işten çıkarır. Yeni mü’minin sıkıntılı sınav günleri başlar… O, Rabbine tevekkül eder. Bütün gün iş arar, namaz vakitlerinde ise camiye koşar ellerini açar dua dua yalvarır: “Rabbim” der. “Çoluk çocuğumun rızkını helal ve selametli olarak ver”. Birinci günün sonunda eve elleri boş dönmüştür. Eşine karşı mahcuptur. “Patron” der, “erken çıktı. Yevmiyeyi alamadım. Yarına kaldı. Bu gecelik eldekilerle idare edelim”. Evdeki yemek – ekmek kırıntılarını bir araya toplarlar. Yarım yamalak çocuklarını doyurur, onlar aç yatarlar... İkinci gün de aynı şekilde geçer... Bütün kapılar yüzüne kapanmaktadır... Yeni mü’min ise bunun ciddi bir sınav olduğunun farkındadır… Yine her namazından sonra duaya durur, yalvarır… “Rabbim beni bu sınavdan, Senin rızanı kazanmış olarak çıkar. Ve çoluk-çocuğuma katından temiz, helal bir rızk indir.” Hiçbir şey olmaz. Akşam eve dönerken bir lokantanın çöplerini karıştırır… Orada bulduğu yemek artıklarını yanına alır. Eşine yine aynı mazereti söyler: “Patron” der “bugün de erken çıktı. Yevmiyeyi alamadım. Yine yarına kaldı.” “Bugünlük de çocuklara şu yemek artıklarını yedirelim.” Ve onları çocuklarına gözyaşları içinde yedirir. Üçüncü gün olur. Her şey yine aynıdır. Bütün kapılar yüzüne kapanmakta, fakat yeni mü’ min isyan düşüncesinin hayalinden bile uzak, bütün gönlüyle Rabbine yönelmektedir. Ve akşam olur... Hüzünlüdür... Evin yolunu tutar... Eşine aynı mazereti söyleyemeyeceğini, artık bunun inandırıcı olmayacağını düşünür. Aklına gelen başka bir şeyde yoktur, ne yapacaktır? Bilemez… Fakat evdeki hava yeni mü’mini şaşırtır... Mutfakta tencereler kaynamaktadır. Kiler ağzına kadar erzakla dolmuştur. Eşinin ve çocuklarının üzerinde yeni elbiseler vardır… Şaşkınlıkla sorar: Ne var? Ne oldu bugün? Eşi boynuna sarılarak cevaplar: “Bu gün eve bir adam geldi. Kocaman bir kese altın getirdi. Bir de mesaj… Yeni patronundan sana. Dedi ki: “Patronu ondan çok memnunmuş, aynı şekilde devam etsin.” 
Evet... Mecusi müslüman oldu ve Allah’tan başkasına boyun eğmedi. Rezzak olan Allahken bu sıfatı başkalarına vermek olmazdı. 
Allah’ın rızasını kazanmak isteyip dururken kula kulluk yapamazdı. Allah’a koşarken başkalarına gidemezdi. Allah’ın buyrukları dururken firavunların buyruklarını dinleyemezdi. Allah’tan isterken başkalarına tamah edemezdi. Allah’ın sevgisini kazanabilmek kaygısını taşırken kulların hoşnutluğunun peşinde koşamazdı. Allah’a kul olmakla şereflenmişken şerefsizlik yapamazdı. Allah’a kulluk ederken başkalarının hevalarına uyamazdı. Allah’a kavuşmak derdindeyken dünyaya yüzünü dönemezdi. Allah’ı isterken başka şeyleri isteyip duramazdı. Allah’ı severken dünyayı sevemezdi. 
Yüreği “Allah! Allah!” derken kalbine başka şeyleri sokamazdı. Allah’ın cemalini görmek isterken bütün putlardan kurtulmamak olmazdı. 
Dinini dert edinmişken artık ona dünyayı dert etmek yakışmazdı. 
Bu aşk yoluna canını vermek dururken, nefsini düşünemezdi. Allah için yaşıyorken süfli işlerle muhatap olamazdı. 
Hakka talipken Hak ve hakikatleri çiğneyemezdi. 
Gayesi Allahken pespaye gayeler peşinde koşamazdı. Mecusi müslüman olmuştu. 
Artık asıl sultanı Allah’tı.
 
Son Dakika Haberleri
 
Facebook beğen
 
 
Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol